Zombiler Apartmanı 

Not Zombiler apartmanı Dış kapının önündesiniz. Etrafa göz gezdirdiğinizde sağınızda, solunuzda bir canlı göremiyorsunuz. Kapıyı açıp usulca içeri giriyor ve dış kapının kapanma sesiyle birden irkiliyorsunuz. Koridorda ilerlerken çıt çıkmıyor; ölüm sessizliğini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Yavaş yavaş merdivenlerden çıkarken, bir ses ya da bir nefes duyma umuduyla basamakları tırmanıyorsunuz. Her adımda, boş ve harabe bir yere girmiş gibi içiniz daralıyor; korkuya kapılıyorsunuz. Ruhunuzdaki kasvet çoğalıyor, kalbiniz hızla çarpıyor ve ellerinizin terlediğini fark ediyorsunuz. Umudunuz, en son basamağı çıktığınızda sona eriyor.


Hayır, bu bir korku filmi değil; burası benim 17 yıldır oturduğum "Yaşayan Ölüler Apartmanı". Evimi çok seviyorum, ancak komşuluk kelimesinin anlamını bilmeyen; otoparktaki araçları ve kedileri değer ölçüsü sayan, bireyselliği savunan ve asosyal denilebilecek kişiliklerde yöneticiler olduğu için bu sevdiğim ortamdan soğumaya başladım. Burada oturan kiracıları ve yeni taşınanları yargılayamam. Yeni bir yere taşındığınızda yabancılık çekebilirsiniz, ancak daha önce burada oturanlar yakınlık gösterirse adaptasyon sorununu kolaylıkla atlatabilirsiniz.


Bir insan olarak, beni en çok ne yaralar biliyor musunuz? Aynı jenerasyonlardan geldiğinizi düşündüğünüz ve komşuluk bilinciyle yetişmiş olduğunu zannettiğiniz insanların, yıllardır aynı apartmanda oturuyor olsa da bu bilinçte olmadıklarını fark ettiğiniz an. Ah, "Devir böyle artık." demiyorlar mı? Asosyal ve insan sevmezliklerini saklamak için bu cümleye sığınıyorlar. Bizim apartmanda kapı neredeyse hiç çalınmaz. Kapı çalındığında, kim olabilir diye heyecana kapılıyorsunuz. Anlatıklarım size abartılı gelebilir, ama maalesef durum bu.


Bir gün apartmanda bir etkinlik düzenleyip, kek ve poğaça yaparak çay eşliğinde komşularla tanışmayı teklif ettiğinizde, tasvip ediyormuş gibi görünüp, aslında sizi de kendi soğuk yalnızlık çukurlarına çekiyorlar. Bu yüzden "yaşayan ölüler" terimini kullandım. Bu şekilde daha ne kadar yaşarız, bilmiyorum. Evinizde bir kalp krizi geçirseniz ya da ses çıkarmayacak kadar rahatsızlansanız, yandınız. Evladınız, akrabanız yoksa ve kimsesizseniz, bu apartmanda ölürseniz cesediniz muhtemelen kokar.


Televizyonlardan duyarız ya, apartmanda kötü bir koku yayıldığında polis çağırılır ve kapıyı açtırdıklarında anlaşılır ki komşunuz ölmüş. İşte bu şekilde televizyonlarda ya da sosyal medyada "Komşularıyla ilgilenmeyen insansı yaratıklar" olarak meşhur olabilirsiniz. Reklamın iyisi kötüsü olmaz, değil mi? Bu düşüncedeki insanların sayısı azımsanmayacak kadar fazla; ne yazık ki amip gibi, bakteri gibi, kanser hücresi gibi hızla ve geri dönüşsüz bir şekilde çoğalıyorlar. Son olarak, şunu söylemeliyim: Yalnız kalmış, yalnızlığın kapısını çalmayanlar, umarım bir gün yalnızlığın sancısıyla karşılaşmazlar.

Comments 0
Loading...